Kırk Hadis Şerhi (El-Vafî) -1
- HADİS
الحديث الأول: إنما الأعمال بالنيات
عَنْ أَمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ أَبِي حَفْصٍ عُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ قَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ اللهِ يَقُولُ: «إِنَّمَا اْلأَعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ، وَإِنَّمَا لِكُلِّ امْرِئٍ مَا نَوَى. فَمَنْ كَانَتْ هِجْرَتُهُ إِلَى اللهِ وَرَسُولِهِ فَهِجْرَتُهُ إِلَى اللهِ وَرَسُولِهِ، وَمَنْ كَانَتْ هِجْرَتُهُ لِدُنْيَا يُصِيبُهَا أَوِ امْرَأَةٍ يَنْكِحُهَا فَهِجْرَتُهُ إِلَى مَا هَاجَرَ إِلَيْهِ» [رواه البخاري ومسلم]
AMELLER NİYETE GÖREDİR
“Emir’ül Müminin Ebu Hafs Ömer b. Hattab Radiyallahu Anh: “Rasûllulah Sallallahu Aleyhi Vesellem’dan işittim ki şöyle buyuruyordu: “Şüphesiz ki ameller niyetlere göredir. Herkes için niyet ettiği şey vardır. Kimin hicreti Allah ve Rasûlü içinse, hicreti Allah ve Rasûlü için olur. Kimin hicreti de elde edeceği bir dünyalık veya evleneceği bir kadın içinse, hicreti kendisi için hicret ettiği şey için olur” (Buhari Müslim)
HADİSİN ÖNEMİ
Şüphesiz bu hadis-i şerif, İslam’ın üzerine bina edildiği ve İslam’ın eksenlerinden olan önemli bir hadis-i şeriftir. Bu hadis-i şerif İslam dininin temellerinden bir temeldir. İslam ahlakının senedi bu temele dayanır. Bunu, âlimlerin bu hadis-i şerif hakkında söyledikleri sözlerden anlıyoruz.
Ebu Davud şöyle der: ”Şüphesiz bu hadis-i şerif İslam’ın yarısıdır. Çünkü din ya amel gibi zahiridir. Veya niyet gibi batinidir.”
İmam Ahmed ve İmam Şafii şöyle derler: ”Bu hadis-i şerifin kapsamına ilmin üçte biri girer. Çünkü kulun elde ettiği şeyler ya kalbi ya lisanî veya uzuvlarıyladır. Niyet ise kalpte meydana geldiğinden üç kısımdan biridir.”
Bundan dolayı âlimler kitaplarına bu hadis-i şerifle başlamayı uygun görmüşler. İmam Buhari bu hadis-i şerifi “Sahih” isimli kitabının başına koymuştur.
İmam Nevevi “Riyazüs Salihin”, “Ezkar” ve “Erbain” isimli kitaplarının başına bu hadis-i şerifi koymuştur. Kitaplara bu hadis-i şerifle başlamasının faydası, ilim talebinde bulunan talebeyi ilim öğrenirken ve ilimle amel ederken niyetini tashih edip Allah için kılmaya yönlendirmesi ve uyarmasıdır.
Bu hadisin önemine delalet eden, İmam Buhari’nin de rivayet ettiği gibi, Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’in bu hadisle hutbe irad etmesidir. Daha sonra Hz. Ömer Radiyallahu Anh bu hadisle hutbe vermiştir.
Ebu Ubeyd şöyle der: ”Hadis-i şerifler içerisinde bundan daha kapsamlı, içerik olarak daha zengin ve daha faydalı başka bir hadis yoktur.”
HADİSTEKİ KELİMELERİN İZAHI
“الحفص” Aslan demektir. Ebu Hafs ise Hz. Ömer Radiyallahu Anh’ın künyesidir.
“إنما” Hasr edatıdır. Yani kendisinden sonra zikredileni ispat ve onun dışındakileri nefy eder.
“بالنيات” Niyetin çoğuludur. Niyet, lügatte, kast etmek manasına gelir. Istılahta ise, fiille beraber olan kasıttır.
“امرئ” Kadın ve erkek için kullanılan ve insan, kişi manasına gelen bir kelimedir.
“هجرته” Hicret, lügatte, terk etmek manasındadır. Şeriatta ise, küfür yurdunu fitne korkusuyla terk edip İslam yurduna gitmektir. Hadiste geçen hicretten maksat, Mekke ve sair yerlerden, Mekke’nin fethinden önce Medine’ye göç etmektir.
“إلى الله” Allah’ın rızasının bulunduğu yere gitmeyi niyet ve kast etmektir.
“فهجرته الى الله ورسوله” Yani hicreti Allah tarafından kabul edilir ve mükâfatlandırılır.
“لدنيا يصيبها” Yani elde etmeyi istediği dünyevi amaç için hicret etmek.
HADİSİN VARİD OLMASININ SEBEBİ
Taberani “Mu’cemul Kebir” isimli kitabında güvenilir bir senetle Abdullah b. Mesud Radiyallahu Anh’ın şöyle dediğini rivayet eder: “İçimizde biri vardı ki, Ümmü Kays ismindeki bir kadınla evlenmek istedi. Kadın hicret etmeyene kadar kendisiyle evlenmeyeceğini belirtti. Bunun üzerine hicret etti ve onunla evlendi. Biz onu Ümmü Kays’ın muhaciri olarak isimlendirdik.” (1) (1) El-Futuhattur Rabbaniye İbn-i A’lan Cilt: 1 Sayfa: 60 /
Said b. Mansur “Sünen” isimli kitabında İmam Buhari ve İmam Müslim’in şartına bağlı olmak kaydıyla İbn-i Mesud Radiyallahu Anh’dan şöyle rivayet eder: “Dünyalık bir şey için hicret eden kimseye, Ümmü Kays isimli kadınla evlenmek için hicret eden adamın elde ettiği ecir gibi bir ecir vardır. O adama Ümmü Kays’ın muhaciri denilirdi.” (1) (1) El-Futuhattur Rabbaniye İbn-i A’lan Cilt: 1 Sayfa: 60 /
HADİSİN IŞIĞINDA
1) Niyetin Şart Oluşu:
Âlimler, niyet olmaksızın müminlerden sudur eden amellerin şer’an muteber olamayacağı ve bu amellere karşılık sevap alınmayacağı noktasında ittifak etmişlerdir.
Namaz, hac ve Oruç gibi bizzat kast edilen ibadetlerde niyet, rükûnlerden bir rükûndur. Onsuz bu ibadetler sahih olmaz. Abdest ve gusül gibi bizzat maksut olmayıp ibadetlerin bir vesilesi olan amellere gelince, bu konuda iki görüş vardır.
Hanefiler şöyle derler: “Bu gibi amellerde niyet, sevabın elde edilmesi için kemal şartıdır.”
Şafiiler ve başkaları şöyle derler: “Bu gibi amellerdeki niyet diğer amellerdeki niyet gibi sıhhat şartıdır. Dolayısıyla abdest ve gusül gibi aracı olan ameller de niyet olmaksızın sahih olmaz.”
2) Niyetin Vakti ve Yeri:
Niyetin vakti yapılan ibadetin evvelidir. Namazda niyetin yeri ihram tekbiridir. Hacda niyetin yeri ihramdır. Oruçta ise önceden niyet getirmek yeterlidir. Çünkü imsakı beklemek zordur. Bundan dolayı gece niyet getirmek yeterlidir. Niyetin yeri kalptir. Niyeti telaffuz etmek şart değildir. Ancak niyetin kalpte hazırlanmasına yardımcı olması için telaffuz etmek müstehabtır.
Niyette, niyet edilen şeyin tayin edilmesi ve başkalarından ayrıştırılması şarttır. “Namaz kılmaya niyet ettim” demek yetersizdir. Bilakis o namazın hangi vakit namazı olduğunu tayin etmek gerekiyor. “Öğle namazını kılmaya niyet ettim” demek gibi.
3) Hicretin Vacip Oluşu:
Dinini açıkça yaşama imkânı olmayan bir Müslüman’a küfür yurdunu terk edip İslam yurduna hicret etmesi vaciptir. Bu hüküm herhangi bir kayıt altına alınmaksızın her zaman için geçerlidir.
“Fetih’ten sonra hicret yoktur” hadis-i şerifine gelince; burada kast edilen, Mekke’nin fethinden sonra Mekke’den hicretin olmayışıdır. Çünkü Mekke, fethinden sonra İslam yurdu olmuştur.
Hicret kelimesi, şu manalarda kullanılır;
- a) Allah’ın nehyettiklerini terk etmek. Peygamber Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyuruyor: “Muhacir, Allah’ın nehyettiklerini terk eden kimsedir.”
- b) Müslüman’ın Müslüman kardeşine küsüp terk etmesi.
- c) Kadının eşinin yatağını terk etmesi.
Müslüman’a, Allah’ın nehyettiklerini yaparak asi olan Müslüman kardeşini terk etmesi vaciptir. Bunun gibi kocanın huysuz ve asi eşini te’dip amacıyla terk etmesi caizdir.
4) Hadisten anlaşılıyor ki; kim salih bir amelde bulunmaya niyet eder de hastalık, ölüm ve buna benzer kendisine galebe çalan bazı özürler sebebiyle bunları yapamazsa bile bu amellerin mükâfatını alır.
Beydavi şöyle der: “Ameller niyet olmaksızın sahih olmaz. Çünkü niyet, amel olmasa bile sevap kazandırır. Ancak niyetsiz ameller heba olur gider. Amellerdeki niyet, cesetteki ruh gibidir. Ceset ruhsuz ayakta kalamaz. Ruhda bu âlemde bir cesede taalluk etmeden kendini gösteremez.”
5) Bu hadis, bizi yaptığımız amellerde ve ibadetlerde ihlâslı olmaya sevk ediyor. Ta ki ahirette mükâfatını, dünyada da başarıyı elde edebilelim.
6) Allah’ın rızasını elde etmek, ihlâs ve niyetle beraber olan hayırlı ve faydalı her amel ibadettir.