Birileri Hala Ebu Zer Mi Diyor?
Günümüzde muhalif olmak, bir duruş ve ilke olmaktan ziyade bir moda halini almıştır, maalesef. İçeriğini bilmediğimiz, okumadığımız, dinlemediğimiz, tanımadığımız, konuşmadığımız nice şahıs, fikir, camia, parti ve gruplara amansız muhalifizdir.
Muhalif olup da kendine İslam’ı referans alanlar genelde bu müzmin muhaliflik hastalıklarına seçkin Sahabi Ebu Zer El-Gıfari’yi (ra) örnek gösterirler. Ballandıra ballandıra anlatırlar O’nun muhalefetini.
Doğru, O belki bugünkü tabirle bir muhalifti, ama ilkeli, ne yaptığını bilen ve neye muhalif olunması gerektiğini de hayatıyla öğreten bir muhalifti. Bir muallimdi.
Tuzu kuru değildi. Söylediklerini amelleri asla yalanlamıyordu. İşkembeden konuşmuyordu yani.
Kibirli değildi. Küçük dağları -haşa- ben yarattım havasında değildi.
Sırf itiraz etmek ve muhalif olmak değildi tasası. Başka türlü nasıl daha fazla dikkat çekebilirim derdinde de değildi.
Alkışları, beğenileri ve aferinleri almak da değildi gayesi.
Neyi söylüyorduysa, onu yaşıyordu. Neye itiraz ediyorduysa ondan da sakınıyordu. Zaten bu değil miydi O’nu değerli kılan?
Onu örnek aldığını söyleyen bizler, Onun hayatını da iyi okuduk mu? Nasıl bir evde, hangi eşyalarla ve hangi tarzda yaşadığını da biliyor muyuz?
“Hayırlı işlerin manisi çoktur” der Üstad (ra). Aynen de öyledir.
En büyük engel de bir türlü ıslah edemediğimiz nefsimizdir.
Her şeye muhalefet etmesini biliyoruz; herkese ve her şeye laf sokuyoruz; herkese söyleyecek bir çift lafımız var, ama bu kötülüğün kaynağı olan nefsimize bir tek lafımız yok maalesef. Bu da aslında tek başına ümmet olarak neden bu halde olduğumuzu gösteriyor.
Oturduğumuz yerden Ebu Zer oluyoruz ve alıyoruz elimize çuvaldızımızı. Ve habire saldırıyoruz etrafa. Nefsimize gelince, ona batırabilecek bir toplu iğne bile bulamıyoruz. Ne yazık.
Ebu Zer (ra) evinde oturmadı muhalifken, meydana çıktı. Dobra dobra konuştu, bedelini göze alarak. Edebini, usulünü, erdemini yitirmedi asla kardeşlerine karşı.
Onları bir düşman olarak görmedi, değerlendirmedi. Bilakis onları nasihate muhtaç kardeşleri olarak gördü.
Ve O bütün bu eleştiri ve muhalefetini Müslümanlar iktidardayken yaptı. Müslümanlar güçsüz, bölük-pörçük, dağınık, perişan ve hicrette iken değil.
Ne dersiniz, çuvaldızı kendimize batırıp, yeniden kendimizi değerlendirmenin vakti gelmedi mi?
Unutmayalım ki, “Salih olmayan muslih olamaz” yani kendisini ıslah etmeyen başkasını ıslah edemez.
Ebu Zer (ra), evet bir semboldür, ama sadece konuşup, eleştirenlerin ve tuzu kuruların değil. Söylediklerini hayatında uygulayan ve sözünün eri olanların sembolüdür sadece.
Onun gibi olmayanlar, bir zahmet çeksinler Onun üzerinden ellerini. Yoksa mahşerde onun elleri yakalarında olacak!