Kırk Hadis Şerhi (El-Vafî) -2
- HADİS
الحديث الثاني: الإسلام والإيمان والإحسان
عَنْ عُمَرَ أَيْضًا قَالَ: بَيْنَمَا نَحْنُ جَلوُسَ عِنْدَ رَسُولِ اللهِ ذَاتَ يَوْمٍ إِذْ طَلَعَ عَلَيْنَا رَجُلٌ، شَدِيدُ بَيَاضِ الثِّيَابِ، شَدِيدُ سَوَادِ الشَّعَرِ، لاَ يُرَى عَلَيْهِ أَثَرُ السَّفَرِ، وَلاَ يَعْرِفُهُ مِنَّا أَحَدٌ حَتَّى جَلَسَ إِلَى النَّبِيِّ e، فَأَسْنَدَ رُكْبَتَيْهِ إِلَى رُكْبَتَيْهِ، وَوَضَعَ كَفَّيْهِ عَلَى فَخِذَيْهِ. وَقَالَ: يَا مُحَمَّدُ! أَخْبِرْنِي عَنِ اْلإِسْلاَمِ؟ فَقَالَ رَسُولُ اللهِ e: «اَلإِسْلاَمُ أَنْ تَشْهَدَ أَنْ لاَ إِلۤهَ إِلاَّ اللهُ وَأَنَّ مُحَمَّداً رَسُولُ اللهِ، وَتُقِيمَ الصَّلاَةَ، وَتُؤْتِيَ الزَّكَاةَ، وَتَصُومَ رَمَضَانَ، وَتَحُجَّ الْبَيْتَ إِنِ اسْتَطَعْتَ إِلَيْهِ سَبِيلاً» قَالَ: صَدَقْتَ. فَعَجِبْنَا لَهُ يَسْأَلُهُ وَيُصَدِّقُهُ! قَالَ: فَأَخْبِرْنِي عَنِ اْلإِيمَانِ؟ قَالَ: «أَنْ تُؤْمِنَ بِاللهِ، وَمَلاَئِكَتِهِ، وَكُتُبُهِ، وَرُسُلِهِ، وَالْيَوْمِ اْلآخِرِ؛ وَتُؤْمِنَ بِالْقَدَرِ خَيْرِهِ وَشَرِّهِ». قَالَ: صَدَقْتَ. قَالَ: فَأَخْبِرْنِي عَنِ اْلإِحْسَانِ؟ قَالَ: «أَنْ تَعْبُدَ اللهَ كَأَنَّكَ تَرَاهُ، فَإِنْ لَمْ تَكُنْ تَرَاهُ فَإِنَّهُ يَرَاكَ». قَالَ: فَأَخْبِرْنِي عَنِ السَّاعَةِ؟ قَالَ: «مَا الْمَسْئُولُ عَنْهَا بِأَعْلَمَ مِنَ السَّائِلِ». قَالَ: فَأَخْبِرْنِي عَنِ أَمَارَاتِهَا؟ قَالَ: «أَنْ تَلِدَ اْلأَمَةُ رَبَّتَهَا، وَأَنْ تَرَى الْحُفَاةَ الْعُرَاةَ الْعَالَةَ رِعَاءَ الشَّاءِ يَتَطَاوَلُونَ فِي الْبُنْيَانِ». ثُمَّ انْطَلَقَ، فَلَبِثْتُ مَلِيًّا. ثُمَّ قَالَ: «يَا عُمَرُ! أَتَدْرِي مَنِ السَّائِلُ»؟ قُلْتُ : اَللهُ وَرَسُولُُهُ أَعْلَمُ. قَالَ: «فَإِنَّهُ جِبْرِيلُ، أَتَاكُمْ يُعَلِّمُكُمْ دِينَكُمْ». [رواه مسلم]
İSLAM – İMAN – İHSAN
Hz. Ömer Radiyallahu Anh’dan rivayet edilmiştir: “Bir gün Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’ın yanında oturuyorken aniden bir adım çıkageldi. Elbisesi bembeyaz, saçları simsiyahtı. Üzerinde yolculuk alameti de yoktu. İçimizden kimse onu tanımıyordu. Ta ki gelip Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem’ın yanına oturdu ve dizlerini O’nun dizlerine dayadı. Ellerini uyluklarının üzerine koydu ve şöyle dedi:
“Ey Muhammed! Bana İslam’dan haber ver!” Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem buyurdu:
“İslam Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehadet etmen, namazı hakkıyla eda etmen, zekât vermen, oruç tutman ve gücün yettiğinde hacca gitmendir.” Adam:
“Doğru söyledin” dedi.
Onun bu haline hayret ettik. Çünkü hem soruyor hem de tasdik ediyordu. Adam:
“Bana imandan haber ver!” dedi. Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem buyurdu:
“Allah’a, Meleklerine, Kitaplarına, Peygamberlerine, kıyamet gününe, kadere, hayrın ve şerrin O’ndan olduğuna iman etmendir.”
“Doğru söyledin” dedi. “Bana ihsandan haber!” dedi. Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem buyurdu:
“Allah’a O’nu görüyormuşçasına ibadet etmendir. O’nu görmüyorsan da O seni görüyor.”
“Bana kıyametin kopacağı saatten haber ver!” dedi. Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem buyurdu:
“Bu konuda kendisine soru sorulan soru sorandan daha bilgili değildir.”
“ Öyleyse bana kıyametin alametlerinden haber ver.” dedi. Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem buyurdu:
“Cariyenin hanımefendisini doğurmasını, yalın ayaklı, çıplak, fakir ve koyun çobanlarının bina yapmada yarıştıklarını görmendir.”
Daha sonra ayrılıp gitti. Ben biraz bekledim, sonra Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem buyurdu:
“Ey Ömer! Soru soranı tanıdın mı?”
“Allah ve Rasûlü daha iyi bilir” dedim.
“Şüphesiz o Cibril’di. Dininizi size öğretmek üzere gelmişti” diye buyurdu. (Müslim)
HADİS-İ ŞERİFİN ÖNEMİ
İbn-i Dakikil İyd şöyle der: “Bu hadis-i şerif, gizli açık bütün ameli vazifeleri içeren önemli bir hadistir. Şeriat ilimlerinin tümü bu hadis-i şerife bakar ve kaynağını ondan alır. Çünkü bu hadis-i şerif sünnet ilimlerini içinde barındırır. Dolayısıyla sünnetin anası ” أم السنة ” hükmündedir. Nasıl ki Fatiha da Kur’an’ın bütün manalarını barındırdığı cihetle, Kur’an’ın anası manasında “أم القرآن” diye isimlendirilir.”
Bu hadis-i şerif mutevatir hadislerdendir. Çünkü sekiz (8) sahabeden varid olmuştur. Bu sahabeler Ebu Hureyre, Ömer, Ebu Zer, Enes, İbn-i Abbas, İbn-i Ömer, Ebu Amir el-Eşari ve Cerir el-Beceri Radiyallahu Anh’tır. (1) (1) Kettani’nin “El-Mutenasiru Minel Hadisil Mutevatiri” kitabına bakınız. Sayfa: 30. /
HADİSTEKİ KELİMELERİN İZAHI
“بينما” Zaman zarfıdır. “ما” zaide olarak gelmiştir. Hadisin başka bir rivayetinde “بينا” olarak varid olmuştur.
“إذ طلع” ”aniden” manasını ifade eden muface harfidir. Yani “aniden karşımıza çıktı” demektir.
“ووضع كفيه على فخذيه” Yani elini kendi uyluklarının üzerine bıraktı. Tıpkı edeplice oturan birinin durumu gibi. İmam Nesei’nin rivayetinde ise şöyledir. “Ellerini Nebi Sallallahu Aleyhi Vesellem’nin dizlerinin üzerine koydu.” Ancak ilk rivayet daha sahih ve daha meşhurdur.
“أخبرني عن الأسلام” “Bana şeriate göre İslamın hakikatinden ve amelerinden haber ver” demektir.
“أخبيرنى عن الايمان والاحسان” de de mana aynıdır.
“فعجبنا له يسأله ويصدقه” “Onun durumu bizi hayrette bıraktı. Çünkü o bilen tahkik ve tasdik eden birinin sorduğu gibi sorular soruyordu” veya mana şöyle olabilir: “Hayrette kaldık. Çünkü sorduğu şey, bilmediğine delalet ediyordu. Tasdik etmesi ise onu bildiğini gösteriyordu.”
“أن تؤمن بالله…” İman lügatte “Kalben tasdik etmektir.” Şer’an ise “Hadiste zikredilen şeyleri tasdik etmektir.”
“فأخبرني عن الساعة” “Bana kıyamet gününün geleceği vakitten haber ver.”
“أماراتها” “أمارة” kelimesinin çoğuludur. Hemzesi üstün okunur. “Alamet” manasındadır. Amaç, kıyamet kopmadan önce meydana gelen ve kıyametin kopuşuna delalet eden alamettir.
“أن تلد الأمة ربتها” Yani hanım efendisini doğurması. Başka bir rivayette ise “ربها” yani “efendisini doğurması” şeklinde varid olmuştur.
Manası şudur; Şüphesiz kıyametin alametlerinden biri de çokça cariyeler edinmek ve onlarla ilişkide bulunmaktır. Bu cariyeler çocuklarını babaları gibi hür olarak doğururlar. Çünkü cariyelerin efendilerinden olan çocuğu efendileri mesabesindedir. Zira babanın mülkü oğluna geçer. Bu açıdan çocuk annesinin efendisidir.
Başka bir görüşe göre mana şöyledir. “Bu söz kıyametin kopuşuna yakın çocukların babalarına karşı çıkmalarından ve söz dinlememelerinden kinayedir. Öyle ki kölenin efendisinden korktuğu gibi baba da çocuklarından korkar. Dolayısıyla bu söz zamanın fesadından ve hallerin değişmesinden kinayedir.”
“الحفاة” “حاف” kelimesinin çoğuludur. Ayağında ayakkabı olmayan, yalın ayak manasındadır ” العراة ” ” عار ” kelimesinin çoğuludur. Üzerinde elbise olmayan, çıplak manasındadır.
” العالة ” “ئل عا ” kelimesinin çoğuludur. Fakir manasındadır.
“الرعاء” “راع” kelimesinin çoğuludur. Koruyan, gözeten çoban manasındadır.
“الشاء” “شاة” kelimesinin çoğuludur. Koyun manasındadır.
“يتطاولون في البنيان” Birbirlerine karşı böbürlenmek ve riyakârlık için yüksek binalar dikerler.
“فلبثت مليا” “Uzun bir müddet bekledim.” Bir rivayette geldiği gibi “Üç gece boyunca Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’i görmedim. Daha sonra O’nunla karşılaştım.” demiştir.
HADİS-İ ŞERİFİN IŞIĞINDA
1) Elbisenin ve Görünümün Güzelleştirilmesi:
Mescitlere girerken ve ilim meclislerinde bulunurken temiz elbiseler giymek ve güzel kokular sürünmek gerekir. Ayrıca ilim meclislerinde ve âlimlerle beraber otururken edepli davranmak gerekir. Çünkü Cibril Aleyhisselam gelirken, insanlara hem davranışları hem de sözleriyle bunları öğretmişti.
2) İslam Nedir?:
İslam; lügatte boyun eğmek ve Allah Celle Celaluhu’a teslim olmak manasına gelir. Şer’an ise beş esas üzere bina edilmiştir: “Allah’tan başka ilah olmadığına, Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem’in O’nun Rasûlü olduğuna şehadet etmek. Namazı, şartlarını ve rükûnlerini kâmil bir şekilde ifade ederek ve sünnetlerine ve adabına riayet ederek vaktinde kılmak, zekât vermek, Ramazan ayının orucunu tutmak, gücü yeten ve ailesinin nafakasının, bineğinin, azığının dışında yolculuk masraflarını tedarik edebilen için ömründe bir kez Hacca gitmek.”
3) İman Nedir?:
İman lügatte tasdik etmektir. Şer’an ise Allah’ın varlığını ve birliğini kesin bir şekilde tasdik etmektir.
Allah Celle Celaluhu’nun mahlûkatından olan meleklerin varlığını da tasdik etmektir. Melekler Allah Celle Celaluhu’nun şerefli kullarıdır. Allah’ın kendilerine emrettiği şeylerde isyan etmezler. Ve kendilerine emredileni yaparlar. Allah onları nurdan yaratmıştır. Yemezler, erkeklik ve dişilikle vasıflanmazlar. Çoğalmazlar. Sayılarını Allah Celle Celaluhu’dan başka kimse bilmez.
Allah Celle Celaluhu katında nazil olan kitapları da tasdik etmektir. Çünkü bu kitaplar, insanların tahrif ve tebdilinden önce Allah Celle Celaluhu’ın koyduğu şeriatıydılar.
Bütün Peygamberleri de tasdik etmektir. Allah Celle Celaluhu onları insanların hidayete ermesi için seçmiştir. Onlara kendi katından kitaplar indirmiştir. Peygamberlerin insan ve masum olduklarına iman etmek gerekir.
Kıyamet gününü de tasdik etmektir. Allah Celle Celaluhu bugünde insanları kabirlerinden yeniden dirilterek çıkaracak, yaptıklarından hesaba çekecek ve cezalandıracaktır. Amelleri iyi olanın cezası iyilik, kötü olanın cezası ise kötülüktür.
Kâinatta cereyan eden her şeyin Allah Celle Celaluhu’nun takdiri ve iradesi ile gerçekleştiğini de tasdik etmektir. Cereyan eden bu işlerin hikmetini Allah Celle Celaluhu bilir.
Bütün bu saydıklarımız imanın esaslarıdır. Bunlara iman eden kurtulmuş, inkâr eden ise sapmış ve hüsrana uğramıştır. Allah Celle Celaluhu şöyle buyuruyor. “Ey iman edenler! Allah’a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse, derin bir sapıklığa düşmüş olur.” ( Nisa: 136)
4) İslam ve İman:
Önceki açıklamalardan da anlaşıldığı gibi İman ve İslam, lügat ve ıstılah açısından birbirine zıt manalar taşırlar. Farklı isimlerdeki temel kurallarda budur. Ancak şeriat bu noktada müsamaha göstermiş, mecaz olarak birinin diğerinin yerine kullanılmasını hoş görmüştür. İmansız İslamın itibara alınmayacağı gibi, İslamsız iman da itibara alınmaz. Çünkü İman-İslam birbirilerini gerektirirler. Yani İslam bulunduğu yerde İmanı, İman da bulunduğu yerde İslam’ı ister. Dolayısıyla kalben iman etmek, azalarla da amel etmek gerekir.
5) İhsan Nedir?:
İhsan ihlâs demektir. Yani eksiksiz bir şekilde yerine getirmekle beraber, ibadeti, sanki O’nu görüyormuşçasına sadece Allah Celle Celaluhu’ya has kılmaktır. Onu görmeye gücün yetmiyorsa bile, Allah Celle Celaluhu’ın seni gözetlediğini ve senden sudur eden küçük-büyük her şeyi gördüğünü düşünmelisin.
6) Kıyamet ve Alametleri:
Kıyametin ne zaman kopacağına dair bilgi Allah Celle Celaluhu’a aittir. Melek olsun Rasûl olsun mahlûkattan hiç kimse bu bilgiye sahip değildir. Buna binaen Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem Cebrail Aleyhisselam’a “kendisine sorulan, soru sorandan daha bilgili değildir” demiştir. Ancak kıyametten önce meydana gelecek ve kıyametin kopuşunun yakın olduğuna delalet edecek olan alametlerinden bazılarını zikretmiştir. Bu alametleri şöyle sıralayabiliriz;
- a) İnsanların bozulması ve ahlaklarının zayıflayıp kötüleşmesi. Öyle ki, çocukların babalarının sözlerini dinlememeleri, onlara muhalefet etmeleri ve asi davranmaları çoğalır, efendinin kölesine yaptığı muameleyi babalarına yaparlar.
- b) İşlerin ters dönmesi ve birbirine karışması, öyle ki insanların en düşükleri ve kötüleri onların melikleri ve reisleri olurlar, işler ehil olmayanlara verilir. İnsanların malları çoğalır. Kibir ve israf artar, insanlar yüksek binalar dikmekle ve mal mülk çokluğuyla birbirine karşı böbürlenir ve insanlara tepeden bakarlar. Fakirlik içinde olan ve başkalarının ihsanıyla yaşayan bedevi ve çoban gibiler, insanların işlerini yürütürler.
7) Öğrenmek İçin Soru Sormak:
Müslüman dünya ve ahireti için kendisine fayda sağlayacak şeyleri sorar. Hiçbir faydası olmayan şeyleri sorup peşine düşmez. Mesela bir Müslüman bir ilim meclisinde bulunur, o mecliste bulunan insanların sormak istedikleri bir şey olur da sormazlarsa, ona yakışan her ne kadar meseleyi biliyorsa da soruyu sormasıdır. Ki orada hazır bulunanlar verilecek cevaplardan istifade etsinler.
Kendisine bilmediği bir şeyden soru sorulan Müslüman’a “Bilmiyorum” demesi vaciptir. Bu tavır onun takvasının, verasının ve sahih ilminin alametidir.
8) Soru ve cevap tarzı geçmişte ve günümüzde geçerli olan, başarılı yetiştirme ve terbiye etme metotlarındandır. Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem ashabının taliminde bu tarzı çokça tekrar etmiştir. Çünkü bu tarzda dinleyicilerin dikkatini çekmek ve zihinlerini verilecek doğru cevaba hazırlamak vardır.